-
1 almak
vt1) nehmenboşa \almak auto den Gang (he) rausnehmenbir şeyi hafife \almak etw auf die leichte Schulter nehmenhava \almak leer ausgehenal benden de o kadar! ( fam) ( ben de aynı düşüncedeyim) ganz meine Meinung!, das meine ich auch!haber \almak eine Nachricht erhalten3) holen( derin) soluk \almak (tief) Atem holenönlem \almak Maßnahmen ergreifen [o treffen]bir şeyi ele \almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifenbirinden kan \almak jdm Blut abnehmen [o abzapfen]bir bacağını aldılar sie nahmen ihm ein Bein abyerini \almak seinen Platz einnehmen8) ( biçim) annehmenbelli bir biçim \almak eine bestimmte Form annehmenbir şey biçim alıyor etw nimmt Form [o Gestalt] an9) sport belegenbirinciliği/ikinciliği/üçüncülüğü aldı er belegte den ersten/zweiten/dritten Platzdemir \almak den Anker lichtenbir sayının karekökünü \almak die Wurzel aus einer Zahl ziehen, eine Zahl radizieren12) ağır yara \almak schwere Verletzungen davontragen13) (satın \almak) kaufen -
2 yara
yara Wunde f; MAR Leck n; Loch n (im Stoff); (seelische) Wunde, Trauma n;kurşun yarası Schusswunde f;-e yara açmak jemandem eine Verletzung beibringen; ein Loch machen in A; fig jemanden sehr verletzen;-den yara almak verwundet werden (an D);yara bere içinde übel zugerichtet;yara işlemek eitern;yara izi Narbe f;-in yarasına dokunmak einen wunden Punkt berühren;-in yarasını deşmek jemandes alte Wunde wieder aufreißen -
3 yara
-
4 açık
\açık vermek Defizit aufweisen, in den roten Zahlen stehenkasa açığı der Fehlbetrag in der Kasseülkenin doktor açığı der Ärztemangel des Landes2) Lücke f3) ( gemi)\açıklarda auf offenem Meeraçığa çıkarmak entlassenyüzündeki ifade sevincini açığa vuruyordu der Ausdruck auf seinem Gesicht verriet seine Freude1) ( kapalı olmayan) offen, geöffnet, auf\açık bırakmak offen lassen, auflassen\açık kapı bırakmak ( fig) sich einen Ausweg offenhalten, sich eine Hintertür offen halten\açık pencere önünde vor dem offenen Fenster\açık şehir pol offene Stadtgözünü \açık tutmak die Augen offen halten2) ( yol) freiyolu \açık olmak freie Bahn habençek \açıktır der Scheck ist nicht gedecktçok \açık bir film ein sehr freizügiger Film5) ( boş) leer, freikâğıtta \açık yer kalmadı es gab keinen leeren [o freien] Platz mehr auf dem Blatt7) ( vazıh) offen\açık konuşma zamanı artık gelmişti die Zeit war nun gekommen, offen zu reden8) aufgeschlossenher çeşit yeniliklere \açık olmak aufgeschlossen sein gegenüber allerlei Neuigkeiten9) ( renk için) hell\açık bir renk eine helle Farbe\açık sarı saçlı bir kadın eine Frau mit hellblondem Haar\açık tenli hellhäutig11) ( sarılmamış) lose12) (kamuya \açık, halka \açık, gizli olmayan) öffentlich\açık duruşma/oturum öffentliche Verhandlung/Sitzung13) \açık farkla önde olmak mit großem Abstand führen1) ( açıkça) offen\açık söylemek offen sagen\açık söylemek gerekirse, ... offen gesagt [o gestanden],...\açık vermek ( fig) sich verraten, sich anmerken lassenhiç \açık vermedi er ließ sich nichts anmerkenbirine \açık olmak jdm offen seinkapım sana her zaman \açıktır meine Tür ist immer für dich offen2) ( dükkân) offen, aufbu dükkân pazarları da \açıktır dieser Laden hat [o ist] auch sonntags offendükkân \açık mı? hat das Geschäft auf?gözlerini \açık tutmak (a. fig) die Augen offen haltenışığı \açık bırakma! lass das Licht nicht an!radyo \açık mı? ist das Radio an?
См. также в других словарях:
yara almak — 1) yaralanmak Beyzade sağ salim kurtulacak ama İbiş ağır bir yara alacaktı. T. Buğra 2) mec. itibar kaybetmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yara — is. 1) Keskin bir şeyle veya bir vuruşla vücutta oluşan derin kesik Mendilimi bir çatkı şekline sokarak başıma, yaramın üzerine sardım. R. H. Karay 2) Bir şeyin iç veya dış yüzünde herhangi bir etki ile oluşan ve tehlikeli olabilen oyuk, gedik,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır yara almak — 1) kavgada veya savaşta önemli ölçüde zarar görmek 2) bir olayda beklenmeyen sıkıntılı ve olumsuz bir duruma düşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır yara — is. 1) Bedendeki derin ve ciddi yara 2) mec. Bir olay sonunda varılan olumsuz durum Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ağır yara almak … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
toplamak — i 1) Bir araya getirmek Şairin bütün eserlerini, bütün hatıralarını toplayacak. O. S. Orhon 2) nsz Devşirmek Kırlardan çiçek topladık. 3) Devşirip kaldırmak Sofrayı toplamak. Yatakları toplamak. 4) Dağınıklıktan kurtarmak Bu odayı biraz toplamak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi … Çağatay Osmanlı Sözlük
bant — is., dı, Fr. bande 1) Yapılış özelliğine göre sarma, yapıştırma vb. işlerde kullanılan düz, ensiz, yassı bağ, şerit, izole bant 2) Yara üzerine yapıştırılan özel olarak hazırlanmış ilaçlı küçük şerit 3) Ses alma aygıtlarında seslerin kaydı için… … Çağatay Osmanlı Sözlük
fitil — is., Ar. fetīl 1) Lambada, kandilde ve mumda yağın, çakmakta benzinin yanmasını sağlayan, türlü biçimlerde bükülmüş veya dokunmuş pamuktan yapılan genellikle yağ çekici madde Lambanın fitili biraz daha açılmış. Y. Z. Ortaç 2) Derin yaraların… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaynamak — nsz 1) Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulduğunda buhar durumuna geçerek fokurdamak Su, 100 °C de kaynar. 2) Yiyecek, içecek pişmek, haşlanmak Doktorun sade kaynamış kahvesini söylemesini bekledi ve garson gider gitmez konuştu. T. Buğra 3) … Çağatay Osmanlı Sözlük
soymuk — is., ğu, bit. b. 1) Damarlı bitkilerin kök, gövde ve yapraklarında, ongun besi suyunu ileten borularla, yakın hücrelerden ve bunların arasını dolduran özek dokudan oluşan tabaka 2) hlk. Çam ağacının çiğnenip emilen iç kabuğu ve bunu almak için… … Çağatay Osmanlı Sözlük