Перевод: с турецкого на немецкий

с немецкого на турецкий

yara almak

  • 1 almak

    almak <- ır>
    vt
    1) nehmen
    boşa \almak auto den Gang (he) rausnehmen
    bir şeyi hafife \almak etw auf die leichte Schulter nehmen
    hava \almak leer ausgehen
    al benden de o kadar! ( fam) ( ben de aynı düşüncedeyim) ganz meine Meinung!, das meine ich auch!
    2) ( mektup) erhalten, bekommen, kriegen; ( maaş) beziehen
    haber \almak eine Nachricht erhalten
    3) holen
    ( derin) soluk \almak (tief) Atem holen
    4) ( önlem) ergreifen, treffen; ( karar, cesaret) fassen; ( rol) übernehmen
    önlem \almak Maßnahmen ergreifen [o treffen]
    bir şeyi ele \almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifen
    5) fin ( kredi) aufnehmen
    6) ( kan); abnehmen; ( fam) abzapfen
    birinden kan \almak jdm Blut abnehmen [o abzapfen]
    bir bacağını aldılar sie nahmen ihm ein Bein ab
    7) ( hap, ilaç) einnehmen
    yerini \almak seinen Platz einnehmen
    8) ( biçim) annehmen
    belli bir biçim \almak eine bestimmte Form annehmen
    bir şey biçim alıyor etw nimmt Form [o Gestalt] an
    9) sport belegen
    birinciliği/ikinciliği/üçüncülüğü aldı er belegte den ersten/zweiten/dritten Platz
    demir \almak den Anker lichten
    11) math ( karekök) ziehen
    bir sayının karekökünü \almak die Wurzel aus einer Zahl ziehen, eine Zahl radizieren
    12) ağır yara \almak schwere Verletzungen davontragen
    13) (satın \almak) kaufen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > almak

  • 2 yara

    yara Wunde f; MAR Leck n; Loch n (im Stoff); (seelische) Wunde, Trauma n;
    kurşun yarası Schusswunde f;
    -e yara açmak jemandem eine Verletzung beibringen; ein Loch machen in A; fig jemanden sehr verletzen;
    -den yara almak verwundet werden (an D);
    yara bere içinde übel zugerichtet;
    yara işlemek eitern;
    yara izi Narbe f;
    -in yarasına dokunmak einen wunden Punkt berühren;
    -in yarasını deşmek jemandes alte Wunde wieder aufreißen

    Türkçe-Almanca sözlük > yara

  • 3 yara

    yara s
    1) Wunde f
    açık bir \yara eine offene Wunde
    \yarasını deşmek ( fig) eine alte Wunde wieder aufreißen
    2) Verletzung f
    ağır \yara almak schwere Verletzungen davontragen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > yara

  • 4 açık

    I s <- ğı>
    1) wirtsch, fin Defizit nt, Fehlbetrag m
    \açık vermek Defizit aufweisen, in den roten Zahlen stehen
    kasa açığı der Fehlbetrag in der Kasse
    ülkenin doktor açığı der Ärztemangel des Landes
    2) Lücke f
    3) ( gemi)
    \açıklarda auf offenem Meer
    4) açığa almak aus dem Dienst entfernen; ( tren) ausrangieren
    açığa vurmak ( ortaya çıkarmak) enthüllen, aufdecken; ( belli etmek) verraten, offenbaren
    yüzündeki ifade sevincini açığa vuruyordu der Ausdruck auf seinem Gesicht verriet seine Freude
    II adj <- ğı>
    1) ( kapalı olmayan) offen, geöffnet, auf
    \açık bırakmak offen lassen, auflassen
    \açık kapı bırakmak ( fig) sich einen Ausweg offenhalten, sich eine Hintertür offen halten
    \açık pencere önünde vor dem offenen Fenster
    \açık şehir pol offene Stadt
    gözünü \açık tutmak die Augen offen halten
    2) ( yol) frei
    yolu \açık olmak freie Bahn haben
    3) fin defizitär; ( çek) ungedeckt
    çek \açıktır der Scheck ist nicht gedeckt
    4) ( örtüsüz) unbedeckt; ( yara) offen; ( çıplak) bloß, frei; ( film, kitap) freizügig
    çok \açık bir film ein sehr freizügiger Film
    5) ( boş) leer, frei
    kâğıtta \açık yer kalmadı es gab keinen leeren [o freien] Platz mehr auf dem Blatt
    6) ( görevlisi olmayan) unbesetzt; ( boş) offen, frei
    7) ( vazıh) offen
    \açık konuşma zamanı artık gelmişti die Zeit war nun gekommen, offen zu reden
    8) aufgeschlossen
    her çeşit yeniliklere \açık olmak aufgeschlossen sein gegenüber allerlei Neuigkeiten
    9) ( renk için) hell
    \açık bir renk eine helle Farbe
    \açık sarı saçlı bir kadın eine Frau mit hellblondem Haar
    \açık tenli hellhäutig
    10) ( gökyüzü, hava) heiter, klar; ( hava) frei
    11) ( sarılmamış) lose
    12) (kamuya \açık, halka \açık, gizli olmayan) öffentlich
    \açık duruşma/oturum öffentliche Verhandlung/Sitzung
    13) \açık farkla önde olmak mit großem Abstand führen
    1) ( açıkça) offen
    \açık söylemek offen sagen
    \açık söylemek gerekirse, ... offen gesagt [o gestanden],...
    \açık vermek ( fig) sich verraten, sich anmerken lassen
    hiç \açık vermedi er ließ sich nichts anmerken
    birine \açık olmak jdm offen sein
    kapım sana her zaman \açıktır meine Tür ist immer für dich offen
    2) ( dükkân) offen, auf
    \açık tutmak ( kapıyı) aufhalten; ( gözlerini) aufbehalten, offen halten
    bu dükkân pazarları da \açıktır dieser Laden hat [o ist] auch sonntags offen
    dükkân \açık mı? hat das Geschäft auf?
    gözlerini \açık tutmak (a. fig) die Augen offen halten
    3) ( fam) ( radyo, ışıklar) eingeschaltet, an
    ışığı \açık bırakma! lass das Licht nicht an!
    radyo \açık mı? ist das Radio an?

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > açık

См. также в других словарях:

  • yara almak — 1) yaralanmak Beyzade sağ salim kurtulacak ama İbiş ağır bir yara alacaktı. T. Buğra 2) mec. itibar kaybetmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yara — is. 1) Keskin bir şeyle veya bir vuruşla vücutta oluşan derin kesik Mendilimi bir çatkı şekline sokarak başıma, yaramın üzerine sardım. R. H. Karay 2) Bir şeyin iç veya dış yüzünde herhangi bir etki ile oluşan ve tehlikeli olabilen oyuk, gedik,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağır yara almak — 1) kavgada veya savaşta önemli ölçüde zarar görmek 2) bir olayda beklenmeyen sıkıntılı ve olumsuz bir duruma düşmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağır yara — is. 1) Bedendeki derin ve ciddi yara 2) mec. Bir olay sonunda varılan olumsuz durum Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ağır yara almak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • toplamak — i 1) Bir araya getirmek Şairin bütün eserlerini, bütün hatıralarını toplayacak. O. S. Orhon 2) nsz Devşirmek Kırlardan çiçek topladık. 3) Devşirip kaldırmak Sofrayı toplamak. Yatakları toplamak. 4) Dağınıklıktan kurtarmak Bu odayı biraz toplamak… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bant — is., dı, Fr. bande 1) Yapılış özelliğine göre sarma, yapıştırma vb. işlerde kullanılan düz, ensiz, yassı bağ, şerit, izole bant 2) Yara üzerine yapıştırılan özel olarak hazırlanmış ilaçlı küçük şerit 3) Ses alma aygıtlarında seslerin kaydı için… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • fitil — is., Ar. fetīl 1) Lambada, kandilde ve mumda yağın, çakmakta benzinin yanmasını sağlayan, türlü biçimlerde bükülmüş veya dokunmuş pamuktan yapılan genellikle yağ çekici madde Lambanın fitili biraz daha açılmış. Y. Z. Ortaç 2) Derin yaraların… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kaynamak — nsz 1) Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulduğunda buhar durumuna geçerek fokurdamak Su, 100 °C de kaynar. 2) Yiyecek, içecek pişmek, haşlanmak Doktorun sade kaynamış kahvesini söylemesini bekledi ve garson gider gitmez konuştu. T. Buğra 3) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • soymuk — is., ğu, bit. b. 1) Damarlı bitkilerin kök, gövde ve yapraklarında, ongun besi suyunu ileten borularla, yakın hücrelerden ve bunların arasını dolduran özek dokudan oluşan tabaka 2) hlk. Çam ağacının çiğnenip emilen iç kabuğu ve bunu almak için… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»